Heyecansız ve şimdiye kadar hiç olmadığı şekilde sıradan bir maç havasında başlayan bir derbi ben hatırlamıyorum şimdiye kadar. İstanbul dışında olsakta diğer derbilerin havası hissedilirdi her zaman, maçı izlediğimiz yerde bile önceden rezerve edilirdi masalar, ama bu akşam gittiğimiz gibi oturduk yani buradan anlayın.
Atletico maçının kadrosuna benzer bir kadro yapısıyla çıktı Galatasaray. Oyuncular değişik olsada aynı mevki adamlarıydı. Sistem hep aynı sistem ama takım forvetsiz olduğu için atak yerine oyunu orta sahada hapsetmeye çalışıp ani ataklarla gol bulmaya çalışan bi takı görünümü verdi Galatasaray. Yer yer ciddi ataklar geliştirmek zorunda kaldı ama maçın geneline bakınca Beşiktaş ciddi anlamda topa sahip olan taraftı. Beşiktaş seyircisi inanılmaz derecede arsız bir sabırsızlığı var. Maçı kontrollerine almaya çalışsalarda takım ayrı bir görüntüde sanki. Kulakları tıkalı gözler ve akıllar o gelen seslere kapalı vaziyette toplarını oynama çabasındalar.
Beşiktaş her derbi ev sahibi havasında erkenden atakla başkadı. Ardından gelişen karşılıklı gol bulma çabaları Keita'nın şutu, Barış'ın kendinin bile inanamadığı o saçma kafa vuruşu ve Beşiktaş'ın Fink, Holosko ve Nobre'nin direkten dönen kafa vuruşu. İlk yarı içindeki en önemli 2 pozisyon az önce yazdığım gibi Galatasaray maçlarının en tehlikeli ismi Nobre'nin direkten dönen kafa vuruşu ve Holosko'nun çizgiden çıkarılan kafa vuruşu. O top kim ne derse desin çizgiyi geçmedi alakası bile yoktur yani. Göz var nizam var. Bu arada gerizekalı Lig tv senelerdir akıllarına gelmiyormu şu çizgi kamerasını icat etmelerii bu mudur yani.
Forvetsiz olunca Galatasaray, ceza sahası içinde mecburen atak ve topla oynama olaylarını yapamıyor. Bu süreç ne zamana kadar gidecek hayretler ve şaşkınlıklar içinde izliyorum. İşte bu yüzden ceza sahası içinde pozisyon almakta zorlanmak bir yana pozisyon almaya duacı vaziyetteyiz. Elano'da bu vaziyetin gereksinimleri doğrultusunda ikinci yarının ilk tehlikeli pozisyonu nu yine ceza sahası dışı vuruşuyla yaptı ve ilk yarıdaki Keita'nın şutu gibi Rüştü'yü zor durumda bırakmaya sevketti.
Beşiktaş'ın maçtaki en önemli ataklarını yakalayan veileri uçtaki iki ismi olan Nobre ve Holosko'nun hemen hemen aynı anlarda değiştirilip yerlerine Nihat ve Bobo'nun alınması saçma bir hamle oldu açıkcası. Maça başından beri atak yapan, yaratan ve ısınan iki oyuncusunu alıpta yerlerine aynı anda iki soğuk adam almak saçmalıktır.
63'te Arda'nın golü, önüne alıp dönmesi, düzeltmesi ve kaleye bakmadan vuruşunu yapması golün güzelliğini ortaya çıkardı. Jo o aralar oyuna girsede, Atletico maçında kafama dank eden Nonda'nı satılmasınınfeci derecede saçmalığı bu maçtada görülür vaziyetteydi. Forvette Arda var ve golün bile pozisyonu bir elin parmaklarını geçmeyen atakların sonunda geldi. golden sonra hakimiyet kurma düşüncesi Galatasaray'ın az da olsa idare etti. Mustafa Denizli'nin her zaman sarılacağı yılanı olan Yusuf'u oyuna alsada sadece varlığı vardı sahada.
Galatasaray her maç bir takıntı adet edinir oldu. Atletico maçındaki savunmacıların çalım sevdası ve bu maçtada Leo Franco'nun yumrukla topu uzaklaştırma aşkı. Nedir, nedendir, niyedir bir anlayan varsa anlatsın bana. Golü de bu sevda yüzünden yedik zaten. Yumruklamaya teşebbüsten Sivok atıverdi topu içeri. Arda gibi tribünlere koştururken akıllılık ederek sadece reklam panosu üzerine çıkarak kart görrmekten kurtuldu o da Arda gibi. 90+'larda arka arkaya ataklar yakalasanda, Rüştü son pozisyonda orta sahada gol duasına çıksada maç aslında hakkı olan bir şekilde beraberlikle bitmiş oldu.
Birayla, rakıyla, beleş ekmeğiyle, kahve ve likörüyle, az gelen hesapla, maç sonu çorbasıyla, ordada beleş çiğ köftesiyle bunların maçtan yani bu akşamki sözde derbiden daha çok hoşuma gittiğini söyleyebilirim. Hepimiz hep böyle kalsak, her akşam mutlu olsak, eğlensek yağmur eşliğinde içsek, salak salak millete bel bağlayıp kafamızı takmasak daha iyi sanki. Hepinizi seviyorum. Yanımdakileri de, telefonun diğer ucundakileri de.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder